Edebiyat | tutuk

Mustafa Yılmaz
2 min readMay 4, 2021

oldum olası nefret getiriyor bana gece. oldum olası hayalleriyle geliyor ay ve oldum olası nefessiz kalıyorum senin mutsuz uyuduğun gecede. var oluş değil var olmuşluğun sancısı üzerimde, zihnimde tepinen şeytanları engelleyebilecek tek ellerin var, benim sürekli üzdüğüm ellerin. o ellerin ki benim sürekli üzdüğüm bileklerinin hemen ilerisindeler, sen sokağından dönünce aşk bulvarında bulunuyor parmak konutların. her bir konutunda ben ikametgah ediyorum. küstahça sana bakıp, yumuşak a ile senin üzerine gelerek, ikametgah.

yalan söylemezsin, yüzün ayın on dördünü, yüz on bin kere küstürmüş kadar parlak bir beyazlık içerisinde, hızlı yorulursun, kaldıramaz henüz küçükken zorlanmış ciğerlerin ve henüz kaldıramaz çokça üzülmeyi biricik tenin. oysa ben kalabalık ve pis parmaklarımla üzerim seni, parmaklarımın temizlenmesi ancak senin parmaklarının maviliğinde olur, oysa seni üzüyorum. maviler haram bana, kalan ne kadar inancım varsa.

gemiye bindin mi hiç? ben gemi yapar bir tek seni alırdım tufan olsa. tüm insanlık senden devam etse soylu bir gelecek beklerdi dünyayı. senin bir kirpiğinden dünya yaratılır. tutukum ben, kirli bir tutuk. pazarda bıraktın beni prangalarla bağlayıp, kıyıda köşede kaldım, hak ettim. seni üzmenin bedeli, derimin soyulması olsa gerek.

şimdi bana her memleket senin tenini hatırlatır. büyük ve ihtişamlı iki şey vardır teninde, ikisi de hem elimde hem ağzımda. şimdi bunca yoksullukta bile senin memleketini kurtarma arzusu sardı içimi, ağzım boş kaldıkça vücudundan bir iki şey getir.

fatura kağıtları yüzünden bana epeyce kızmıştın, bir o kadar da geçmemişti sinirin. sonra bir kere taksici yüzünden kızmıştın sonra bir kere de burnunu öptükten sonra heyecanlanmadığımı düşündüğüm için kızmıştın. oysa ne kadar kızgın olduğunla aynı değeri gösteriyormuş aşkın, bu sıralar sadece üzgünsün. ben ise öylece kapı kenarına belki de artık yıkılmış gece kondular semtinde senin parmak konutlarını uzaktan izlemekle yetiniyorum, bir şeyler tüm güzelliğinden alıkoyuyor beni, kahpeliktir bu. bana üzgün olmandan beter olan şeyler var, kızgınlığın geçti, üzgünlüğün geçti geçecek ve ben öylece parmak kentlerini izlemeye devam edersem, o kenti kendin yıkacak kadar da diktatörsün biliyorum.

korkusuz dendiğinde ya da yaptığın şeylerden büyük övünçle, büyüklenme ile bahsedildiğinde yüzün kızarır, uzunca bir yaaaalarsın ama bir taraftan için kabarır, uçların ortaya çıkar, nefesin sıklaşır. seviyorsun uçlarında yaşamayı hayatı, seviyorsun parıltını en uçlara götürmeyi, seviyorsun en küçük sorununda gelip kucağıma atlamayı. atla… yine de atla fakat sev benim de küçük dünyamı.

--

--

Mustafa Yılmaz

Kendi düşüncelerimi, yazılarımı, şiirlerimi ve deneyimlerimi paylaşıyorum.